31 Mart 2009 Salı

Cumhuriyet Döneminde Türkiye'de Bilim

Türkiye'de, bilime dayanmayan bir uygarlığın çağdaş uygarlık­larla yanşamayacağı ve bunlara ayak uydurma çabalarının başarıya ulaşmaktan uzak kalacağı gerçeğinin açık olarak kavranması aşaması­na Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk (1881-1938) ile ulaşılmıştır.
Cumhuriyet'in kurulmasından hemen sonra Samsun'da İstiklâl Ticaret Mektebi'nde vermiş olduğu bir nutukta (22 Eylül 1924), Ata­türk, "Dünya'da her şey için, maddiyat için, maneviyat için, muvaffakiyat için en hakikî mürşid ilimdir, fendir; ilim ve fennin haricinde mürşid ara­mak gaflettir, cehalettir, dalâlettir. Yalnız, ilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki sayfalarının tekâmülünü idrak etmek ve terakkiyatını zamanın­da takib eylemek şarttır." diyerek bilimin önemine ve bilimsel gelişme­leri yakından izlemenin gereğine dikkat çekmiş ve özellikle eğitim sahasında başlatmış olduğu reformlarla, bu anlayışı yerleştirmeye çalışmıştır. Atatürk'ün girişmiş olduğu reformların sonuçları 20. yüzyılın ikinci yarısına doğru alınmaya başlanmıştır.
BİLİM ADAMLARI
Cumhuriyet döneminde bilime katkıda bulunmuş ve uluslararası bilim ödüllerine lâyık görülmüş çok sayıda Türk bilim adamı vardır. Bunlardan başlıcaları şunlardır:

Hulusi Behçet
Hulusi Behçet (1889-1948) deri hastalıkları üzerine ihtisas yap­mıştır. Uzun yıllar incelemiş olduğu bir hastasından elde ettiği bulgulara dayanarak 1947 yılında Behçet Hastalığı'nı (Morbus Behçet) tanımlamıştır.

Cahit Arf
Cahit Arf’ın (1910 - 1997) matematik dünyasında tanınması "Hasse-Arf Teoremi" ile başlar. Sentetik geometri problemlerini, cetvel ve pergelle çözülebilir olup olmadıklarına göre sınıflandırmayı tasarlayan Arf, Fransız matematikçi Galois ve Jordan'ın gruplar kav­ramından, özellikle cebirsel denklemlerin çözümünde grup kavramı­nın uygulanmasına ilişkin çalışmalarından yararlandı. Eski Yunan­dan beri üzerinde çalışılan üç problemden biri olan cetvel ve pergel kullanmak suretiyle bir açının eşit üç parçaya bölünüp bölünemeye-ceği meselesi ile ilgilenmiş ve yalnızca ikinci dereceden cebirsel denklemlere indirgenebilen problemlerin cetvel ve pergel yardımı ile çözülebileceğini saptamıştır. Bunun için, çözülebilen tüm cebirsel denklemlerin bir listesini çıkarması gerekiyordu. Çalışmalarını yal­nızca kuramsal matematikle sınırlamayıp matematik çözümlerinin mekanik problemlere uygulanmasının en iyi örneklerini verdi.

AhmetCemal Eringen
Sürekli ortamlar mekaniğine ilişkin deneysel ve kuramsal çalış­maların öncülerinden olan Ahmet Cemal Eringen (1921), 1960'dan sonra bütün çalışmalarını sürekli ortamlar mekaniği üzerinde yo­ğunlaştırarak bu bilim dalının öncülüğünü yaptı. 1962'de yayınladığı bir eseri ile bu alana temel bir yapıt kazandırmıştır.

Feza Gürsey
Özellikle kuramsal fizik alanındaki çalışmaları ile tanınmış olan Feza Gürsey (1921-1992), araştırmalarını atom çekirdeğini oluşturan parçacıklar arasındaki temel etkileşimlerin ve bu parçacıkların iç yapısının incelenmesi üzerinde yoğunlaştırmıştır.
Behram Kurşunoğlu
1959 yılında iki değişik nötrinonun varlığını keşfeden Kurşunoğlu (1922), modern kuantum teorisi ile ilgili çalışmalar yap­mış ve elementer parçacıklar için iç ve dış simetriyi teklif etmiş ö-nemli bilim adamlarımızdandır. "Genelleştirilmiş İzafiyet Teorisi" adını verdiği çok geniş kapsamlı bir teori üzerinde de uzun yıllar boyunca çalışmıştır.

Orhan Asım Barut
Matematiksel fizik, yüksek enerji fiziği ve parçacık fiziği alanla­rındaki çalışmaları ve katkılarıyla tanınmış olan Barut (1926-1994), dönemin en önemli bilim adamlarından biridir. Kuantum mekaniği­nin grup gösterimlerini dinamik problemlerine, saçılma matrisi ku­ramını da parçacıkların elektromanyetik ve zayıf etkileşimlerine uy­gulamıştır. Elektrondan daha karmaşık sistemlerin, örneğin protonun göreli anlatımı için sonsuz bileşenli spiral grup denklemlerini gelişti­ren Barut, maddenin yapısını, tam kararlı iki parçacık olan elektron ve nötrinolar arasındaki elektromanyetik etkileşimlere bağlayan basit bir madde modeli önermiştir.
Bu dönemde çok değerli bilim tarihçileri de yetişmiştir.

Abdülhak Adnan Adıvar
Cumhuriyet döneminin ilk bilim tarihçisi Abdülhak Adnan Adıvar'dır (1882-1955). Ünlü romancılarımızdan Halide Edib Adıvar'ın kocası olan Adnan Adıvar, Fransa'da yaşadığı yıllarda ya­yımladığı La Science chez leş Turcs Ottomam (Paris 1939) adlı eseri ile Osmanlılar dönemindeki bilimsel uğraşlara ışık tutmuş ve bu alanda yapılan araştırmaların ne kadar yetersiz olduğunu göstermiştir. Ad­nan Adıvar, Türkiye'ye döndükten sonra, bu eserini İstanbul'daki elyazmalarını da inceleyerek düzeltmiş ve genişletmiş ve Osmanlı Türklerinde İlim (İstanbul 1943) adıyla Türkçe'ye tercüme etmiştir. Yaklaşımındaki öznelliğe ve bazı yönlerinin çürütülmesine rağmen, bugüne kadar bu konuyu işleyen daha mükemmel bir eser yazılamamıştır.
Türkiye'de bilim tarihi alanında ilk metin çalışması, Adnan Adıvar'ın da katıldığı bir çalışma topluluğu tarafından yapılmıştır. Arapça metni, elde mevcut olan üç nüshayı karşılaştırmak suretiyle Şerefettin Yaltkaya tarafından kurulan ve Abdülhak Adnan Adıvar ile Henry Corbin tarafından Fransızca'ya tercüme edilen bu çalışma, XV. yüzyıl Osmanlı düşünürlerinden ve matematikçilerinden Molla Lütfı'nin Sunak Taşının İki Katının Alınması Hakkında adlı küçük bir risalesidir ve 1940 yılında Paris'te Fransızca olarak yayımlanmıştır. Arapça metinle Fransızca tercümesinin baş tarafına Adıvar ve Corbin tarafından yazılan 33 sayfalık geniş girişte, Molla Lütfı'nin hayat öyküsüne, risalenin kapsamına, probleminin tanıtılmasına, oluştur­duğu geleneğe ve bazı yanlışlara ilişkin bilgiler verilmiştir.
Adnan Adıvar'ın bilim tarihimiz açısından önemli olan diğer bir eseri de 1944 yılında İstanbul'da yayımlanan Tarih Boyunca İlim ve Din'dir. Bilimlerdeki ve özellikle fizikteki yeni gelişmelerden sonra Batı'da yeniden gündeme gelen din ve bilim ilişkilerini, tarihi gelişi­mi içinde inceleyen bu eser, zengin içeriği nedeniyle genel bilim tari­hi görünümündedir.
Adıvar'ın Türk kültür hayatını yönlendiren ve çoğu zaman unu­tulan en önemli çalışmalarından birisi de, bir süre İslâm Ansiklopedi-si'ni yayımlayan kurula başkanlık yapmasıdır. 1913-1938 yıllan ara­sında Leiden ve Londra'da Encyclopaedia of islam : A Dictionary ofthe Geography, Ethnography and Biography of the Muhammadan Peoples adıyla dört cilt ve bir ek halinde İngilizce olarak basılan ve İslâm medeniyetini tanıtan bu ansiklopedi, Türk bilginlerinin de dikkatini çekmiş ve 1939'da Ankara'da toplanan I. Türk Neşriyat Kongresi'nde, Türkçe'ye çevrilerek yayımlanması gündeme gelmiştir. Alınan tavsiye kararı doğrultusunda yayını gerçekleştirmeyi üstlenen Milli Eğitim Bakanlığı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Adnan Adıvar'ın başkanlığında bir kurul oluşturmuştur. Ancak kurul çevi­riyle yetinmediği ve özellikle Türkler hakkında yeni maddeler ek­lenmesine ve bazı maddelerin de genişletilmesine karar verdiği için (ve diğer teknik nedenlerden ötürü), ansiklopedi, beşinci ve on ikinci ciltleri iki kısım olmak üzere toplam on üç cilde ulaşmış ve ancak 1988 yılında, yani ilk cildinin yayımından tam 48 sene sonra tamam­lanabilmiştir. İslâm Ansiklopedisine. Adnan Adıvar da bazı maddeler yazmıştır. Bunlar arasında en önemlileri, Ali Kuşçu, Ebu'l-Kâsım Zehrâvî, Fârâbî, Hârizmî, İbn Bâcce, İbn Haldun ve Kınalızâde mad­deleridir.
Salih Zeki gibi, Adnan Adıvar da bilim felsefesi ile ilgilenmiş ve daha ziyade İngilizlerin kullanmış oldukları felsefe diline âşinâ ola­bilmek için Bertrand Russell'ın (1872-1970), tümevarım, tümdenge­lim, doğru ve yanlış, sanı, felsefî bilginin sınırları, felsefenin kıymeti gibi konulan tartıştığı The Problems of Philosophy (Londra 1911) adlı eserini Felsefe Meseleleri (İstanbul 1935) adıyla Türkçe'ye tercüme etmiştir.

Aydın Sayılı
1952 senesinde, Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi'nde, bilim tari­hi kürsüsünü kurarak bilim tarihçiliğinin Türkiye'de yerleşmesini sağlayan Aydın Sayılı (1913 - 1993), eğitim reformları sırasında Ata­türk tarafından yurt dışına gönderilen öğrenciler arasında bulunmak­tadır. Harvard Üniversitesi'nde bilim tarihi alanının kurucusu olarak tanınan George Sarton'ın yanında doktorasını tamamladıktan sonra, Türkiye'ye dönmüş ve hayatını, Türklerin Ortaçağ'da yürütmüş ol­dukları yoğun bilimsel araştırmaları aydınlatmaya adamıştır. Ulaşmış olduğu sonuçlar, Ortaçağ bilim tarihinin yeniden yazılmasını gerekti­recek değerdedir. The Observatory in islam, Ebû Nasr el-Fârâbî'nin Halâ Üzerine Makalesi, Uluğ Bey ve Semerkand'daki İlim Faaliyeti Hakkında Gıyâsüddin-i Kâşî'nin Mektubu, Abdülhamid İbn Türk'ün Katışık Denk­lemlerde Mantıkî Zaruretler Adlı Yazısı ve Zamanının Cebri, Mısırlılarda ve Mezopotamyahlarda Matematik, Astronomi ve Tıp, Copernicus and His Monumental Work ve Hayatta En Hakiki Mür§it İlimdir adlı eserleri tarihçiler tarafından büyük bir ilgi ile karşılanmış ve kullanılmıştır.

Hiç yorum yok: